14 Nisan 2012 Cumartesi

Hasan Nazım Balaban

Hasan Nazım Balaban


1955 yılında Bursa’nın Seçköy’ünde şimdi resimlerini yaptığım babam ve dedem Hasan Çavuş’un yani BALABANLAR’IN EVİ’nde dünyaya geldim.Bu ev ne yazık ki şimdi yok, seneler önce yıkıldı. Annem, babamın 2.eşi Gülseren Hanım, benim köy ebelerinin elinde ve yedi aylık doğduğumu anlatır.O şartlarda hem annenin hemde bebeğin yaşaması rastlantıdır.Babam ilk eşi ve oğlunu doğumda kaybetmiştir.Köy yerinde örneği çoktur böylesi can kayıplarının. Benden sonra dünyaya gelen kardeşlerim Hikmet(1959) ve Aslı(1970) Bursa Devlet Hastanesi’nde doğdular.(Kız kardeşimin doğumunda annemi ben götürmüştüm hastaneye, babam sergi dolayısıyla yoktu evde.)


İlk okulu Seçköy’de,orta okulu Bursa’da okudum.Lise ve Üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladım.


1979 yılında askerliğimi H.K.K İKMAL BAKIM MERKEZİ-ESKİŞEHİR’de yaptım.Burada son üç ayım; Aksesuar Atölyeleri İşçi Yemekhanesine asılmak üzere yaptığım bir tablo ile uğraşarak geçti.Şimdi bu tablo hala yerinde asılımıdır?Bilmiyorum...


1981 yılında Eşim Ayşe ile evlendim.1982 yılında kızım Senem,1986 yılında oğlum Kerem dünyaya geldiler.


15 yıl çeşitli özel şirketlerde çalıştıktan sonra iki arkadaşımla beraber makine ve otomasyon üzerine çalışan bir şirket kurup bu işi 6 yıl süre ile yürüttüm.1997 yılında ticari ve mekanik işlerin benim hassas ve sanatçı yapıma ters olduğuna karar verip ortaklıktan ayrıldım.Amacım resim yapmaktı.Bu zor kararı almamda bana eşim ve babam destek oldular 


Ücretli olarak çalıştığım dönemde resim yapma fırsatı bulabiliyordum,fakat kendi işimi kurup yürüttüğüm dönemde iş yoğunluğu nedeniyle hiç resim çalışamadım.Bu uzun dönem, bende resim yapma istek ve arzusunu sürekli kamçıladı, özlem üst seviyelere ulaşıp taşma noktasına geldi. Bu özlemle 7 yıldır aralıksız resim çalışıyorum. Bu sürede 40’a yakın tablo ürettim.


4-5 yaşlarından itibaren sürekli çizip boyuyorum.Babamı model aldım sanırım;onu taklit ederek başladım resim yapmaya. Gözlerimi dünyaya açtığım andan beri resim ve sanatla iç içe büyüdüm. Resmin ve sanatın ne olduğunu bire bir yaşayarak öğrendim. Babadan genlerle geçen yetenek bir yana,benim ressam olmamamı sağlayan en önemli şey buydu.Hiç bir akademi bu kadar uzun ve doğru bir eğitim veremez sanırım.Çocukluğum taşımakta zorlandığım büyük ve kalın, renkli resim kitaplarına bakarak geçti.Bu renkli dünyada Rönesans öncesi pirimitiflerden günümüze kadar bütün ressamlae vardı.Cilt Cilt bu kitaplara tekrar tekrar bakardım. Sonraları babamın boyalarını ve fırçalarını kullanarak kopya resimler yapmaya başladım, İlk kopyalarım babamdandı. Ortaokul ve Lise yıllarımda resim derslerinin hep en iyi öğrencisi oldum.O yıllarda liselerde resim dersi vardı, şimdi yok nedense.(Bu dönem resimlerimden bazılarını korumuşuz)Evimize gelen misafirlerin portresini yapardım habersiz.Köy kahvesinde isteyenlerinportlerini yapardım, köy bakkalından kurşun kalem,silgi ve kağıt alıp gelirdi köylüler resimlerini yaptırmak için. Resim defterlerim vardı sürekli birşeyler çizip,çizgi romanlar yapardım;kare kare sayfaları bölerek resimlerdim kovboy filmlerini.(bu resim ve defterlerden hiç örnek yok.)


Resim yaparak oynanan bu oyunlar benim bugünkü resimlerimin alt yapısını oluşturdu.İyi ki televizyon,


bilgisayar ve diğer benzeri oyuncaklarım yoktuda boya ve fırçalarla oynuyordum, bunun benim için bir şans olduğunu düşünüyorum.


Balaban’ın oğlu olarak resim yapmak ve ortaya ressam olarak çıkmak zor bir işti.Birçok avantajı olmakla birlikte bir o kadarda sorumluluk ve cesaret gerektiriyordu.Balaban adıyla birlikte büyük şair nazım hikmet’ten gelen Nazım ismini taşıyordum.Bu sorumluluk ve bilinçle çok çalışıyor ve onlara layık olabilmek için ne yaptığımı bilerek resimler üretiyorum.


Babasından etkilenmiş diyenler olacaktır, bence etkilenmek çok doğal bir olgudur.Sanatçılar birbirini etkilerler,taklit etmeye varmadığı sürece olumsuzluk getirmez.Babam beni tabiiki etkiledi ama daha birçok sanatçı,kültür,medeniyet,bilim ve olayda etkiledi ve etkilemekte.Özellikle Rönesans öncesi ressamları ve Rönesans dönemi, minyatürler, nakışlarımız, halılarımız, kilimlerimiz ve Yunan, Roma, Hitit, Asur, Mısır medeniyetleri. Bir sanatçının bunlardan etkilenmemesi mümkün mü? Sanatçıya düşen, bu etkileri süzüp, eleyip kendince bir sentez halinde biçimini, tarzını yaratmaktır.


Benim resim biçimime gelince: Minyatür gibi ve bir nakış titizliğiyle çalışılmış,rönesans öncesi pirimitifleri anımsatan, biraz naif ve resmin; kompozisyon, perspektif, hafif soyutlama, renklendirme (yakıştırma bezeme) gibi kurallarıyla yoğrulmuş kendi boyama tek-niğini geliştirip kullanarak yapılmış bir biçim.


Babamla benzerliğimiz aynı temaları kullanmamızdan, Aynı kökten, aynı topraktan beslenmemizden, aynı sanat ve aynı hayat görüşünü paylaşmamızdan kaynaklanıyor.Biçim ve konunu özü farklı.Babam ilkel üretim tarzının çilesini, dramını ağır aksak yanını resimliyor. Çünkü o çileyi, dramı en ağır şekliyle yaşamış.Ben ise keyfini yaşadım, bana göre bir oyundu bu ilkel üretim tarzı.Çocuk luğumun köyde geçmesi ve ilk gençlik çağlarımda yaz ve kış tatillerini devamlı köyde geçirmek, köylülerle her türlü işi yapmak benim için turistik bir eğlenceydi.Biz bu ilkel üretimden elde edilen ürünle geçinmiyorduk.Bu yüzden benim resimlerim çocuksu bir çoşku, bir oyun gibi bir devinim bir hareket içindeler. Çocukluğumda yaşadığım bu ekzotik, otantik, ilkel yaşam tarzı resimlerime masalsı bir hava olarak yansıdı. Somut, figüratif toplum-sal gerçeklik çizgisinde resimler yapıyorum. ”Sanat yaşantının izdüşümüdür.” kuramına bağlı kalarak doğup büyüdüğüm toprakların ve insanlarının resmini yapıyorum.Yani çocukluk ve ilk gençlik yıllarının Seçköy’ünü ve o dönemin bende bıraktığı izleri resmediyorum. Bir dönem daha bu temaları işlerim sanıyorum, çünkü daha söyleyeceklerim bitmedi. Daha sonraki resimlerimde köye motorun girmesini ve onun getirdiği çelişkileri resimlemeyi düşünüyorum. Daha


Sonraki dönemde ise şehir insanlarını, yolda, işte, fabrikada, atölyelerde resimleyeceğim. Denilebilirki; niye şimdi değilde daha sonra? Bu bir süreç(benim için), mayalanma ve Oluşum süreci, özümsenip kendi biçimini bulacak, önce gönlümde sonra beynimde.Daha sonra kağıda ve tuvale dökülecek.1981 yılında ilk olarak bir karma sergiye katıldım. 1984 yılında Şair Hasan Hüseyin anısına düzenlenen bir karma sergiye 2 tablo ile katıldım.2000 yılında ilk kişisel sergimi Doku Sanat Galerisinde,Ankara’da açtım.İki ay sonra aynı sergi İstanbul Doku’da tekrarlandı.1.salonda babamın,2. salonda benim sergim açılmıştı.Baba ile oğulun birlikte açtıkları bu sergi Dünyada Bir ilkti sanıyorum.2003 yılında ikinci kişsel sergimi Doku Sanat Galerileri Ankara’da 2. salonda açtım yinre 1. salonda babamın sergisi vardı.4 ay sonra aynı sergi İstanbul Doku’da tekrarlandı.


2004 yılı itibarıyla 27 adet tablom çeşitli özel ve tüzel koleksiyonlarda duvarları süslemektedir. Ekim 2004 


Kaynak:








http://www.sanatyelpazesi.com/showthread.php?1040-Hasan-Naz%FDm-Balaban&p=2662#post2662











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...